15 Ağustos 2007 Çarşamba

Evanescence



Evanescence �duman gibi yok olmak� anlamına geliyor. Vokalde ve piyanoda Amy Lee, gitarlarda John LeCompt, Will Boyd, Terry Balsamo ve bateride William Rocky Gray'den oluşan ilk albümü "Fallen"'ı yayınlamıştır(Mart 2003). Peki Fallen albümü ilk albümleri miydi? Tabi ki hayır.Arkansaslı grup, Amy'nin inanılmaz sesi ile diğer nu-metal gruplarından ayrılıyor. Amy Lee'ye göre grubun sırrı müziklerinin epik, dramatik ve karanlık olmasıdır. Belki de Amy Lee'nin ta kendisidir.Grubu kuran Amy Lee ve Ben Moody, çocukken yaz kampında tanışmışlar. Amy Lee piyanoyla Meat Loaf'ın "I'd Do Anything For Love"ını çalarak oyalanırken, Meat Loaf hayranı olan Ben Moody ise hemen Amy Lee ile tanışmış ve grup kurmaya o gün karar vermişler. Kendi çabaları ile yayınladıkları, cd yazıcı ile çoğalttıkları ilk EP'leri ile yerel olarak oldukça tanınmışlar. Onlar eski albümleri şu an 'komik' olarak nitelendiriyorlar. Arkasından ikinci EP "Whisper" ve 2000 yılındaki ilk albüm "Origin" albüm gelmiş. Ancak grup özel bir sebepten dolayı, bu albümü hiç yayınlanmamış saymak istiyorlar. Bu sebeple bazı sitelerde ve resmi sitelerinde "Fallen", ilk albüm olarak görünmektedir.Grup �Fallen� albümüyle büyük bir kitleye ulaşmıştır. Grubun 600.000 satıp Billboard ilk 10'a giren albümü; Christian-Rock kitlesi tarafından çok sevilip başarı grafiği hızla yükselince, bu kitleye hitap eden müzik marketlerden toplatılmış. Amerika'da Hristiyan Rock şeklinde bir olgu vardır. Dini temalar içeren gruplar yoğun ilgi topluyor. Sadece bu türe endekslenmiş plak dükkanları, radyolar ve festivaller var, fakat grup üyeleri kendilerini sadece gotik tarzını kabul etmedikleri gibi yalnız bu kitleye hitap ediyor durumuna gelmek istemedikleri için bu tür dükkanlardan toplatma kararı almışlardır.


İlk zamanlarında diğer müzisyenlere para ödeyemedikleri için iki kişi olan kadro zamanla böyle oturmuş. Şimdi ise en iyisinin böyle olacağını düşündükleri için iki kişi devam ediyorlar. Canlı performanslarda onlara genellikle gitarda John LeCompt ile davulda William Rocky Gray'den oluşan destek ünitesi eşlik ediyor.Albümün ilk single çalışması "Bring Me To Life"'da, aynı plak firmasına bağlı 12 Stones grubunun solisti Paul McCoy ile çalışmışlar. Bu şarkı için yapılan "duygusal rollercoaster" yakıştırması gerçekten oldukça yerinde bir tabir. Albüm, bu şarkının dışında "Tourniquet", "Haunted", "Whisper" gibi çok güçlü şarkılar içeriyor. Hepsinin ortak noktası da aşk ve çaresizlik hakkında karanlık şarkılar olmalarıdır.Evanescence, piyasadaki diğer nu-metal ya da goth gruplarından çok daha farklıdır. Grup "Öfke dolu gençlerin hazırladıkları, önceden paketlenerek satışa sunulmuş gibi duran çok fazla albüm var piyasada. Biz böyle değiliz. Bir görüntüyü satmaya çalışmıyoruz, sadece kalbimizdekileri yazıyoruz." Diye açıklıyorlar.Grup turnedeyken Ben Moody grubu terketmiştir.Bu bazıları için hayal kırıklığı yaratırken bazıları için de sevinç yaratmıştır!Ben Moody Avril Lavigne'ın bir ara gitaristliğini yaparken grup devam etme kararı alarak turneye kaldığı yerden devam etmiştir ve Ben Moody'nin yerine Cold grubunun gitaristi Terry Balsamo geçmiştir.2004 yılının Kasım ayında unutulmaz Paris konseri görüntüleriyle oluşan "Anywhere But Home" adında bir konser albümü çıkarmışlardır


Grup Üyeleri
- Amy Lee (Vokal - Piyano)
- Terry Balsamo (Elektro Gitar)
- Tim McCord (Bass Gitar)
- Troy McLawhorn (Gitar)
- Will Hunt (Davul)
Eski Grup Üyeleri
- Ben Moody
- William Boyd
- David Hodges
- John LeCompt (Elektro Gitar)
- William Rocky Gray (Bateri)

Metallica



Yıllardır heavy metal dünyasının içindeler ve hala devam ediyorlar...Evet, herkes Metallica tarzını bozdu, artık eskisi gibi değil dese de onlar hala heavy metalin devleri...Tarzını değiştirdiği, yumuşadığı doğru ama hepimiz bu müziği dinlemeye onlarla başladık ve halen de dinlemeye devam ediyoruz. Hiç kimse Metallica'nın öldüğü söylentilerine kulak asmasın. Onlar müziklerine ara verseler de (ki vermiş değiller), müziklerini yumuşatsalar da hala metal deyince aklımıza gelen ilk grup Metallica'dır.Zaten herşeyi bir yana bırakırsak onların efsaneleşmiş ilk dört albümü yeter...




GRUP NASIL KURULDU?
Lars Ulrich hasta metalci bir delikanlıydı. Davul çalmaktan acaip büyük zevk duyuyor ve ileride büyük bir müzisyen olmaya çabalıyordu. Bu sırada gazeteye bir ilan vermiş ve müzik yapabileceği genç arkadaşlar aradığını belirtmişti. James Hetfield bu ilana cevap veren kişiydi ve böylece yıllar sürecek bir dostluğun temelleri atılmış oluyordu. James'in gözü başlangıçta Lars'ı pek tutmamıştı. Çünkü Lars zillere her vurduğunda ziller fırlayıp yerlere düşüyordu. Tanışıp görüşme safhasının ardından kısa bir süre sonra Lars, çocukluğunun efsane grubu Diamond-Head'i seyretmek için İngiltere'ye seyahat etti. Döndüğünde Brian Slagel tarafından bir parça istendi kendisinden "Metal Massacre" adlı toplama albüm için. Lars da James'e "Hadi, yapalım şu işi!" dedi. Böylece olay başlamış oldu.


NEREDEN GELDİ "METALLICA" ADI?
San Francisco'da metal fanzinleri yayınlayan Ron Quintana, yeni bir fanzin çalışması için isim arıyordu. Bu isimlerden biri de "Mr. Metal" idi. Lars da kankaydı bu adamla ve kendisine Mr. Metal'in nasıl bir isim olduğunu sormuştu. Lars'ın kafasında birden şimşekler çaktı ve hemen Ron'a başka bir isim önerdi. Mr. Metal'i de "Metallica" olarak uyarladı kendisine.

Cranberries










"The Cranberries" grubunun ünlü solisti Dolores şarkı söylemeye 3 yaşında başlamıştı. Kısa zamanda müziğe oldukça bağlanan Dolores bütün gençlik yıllarını piyano çalarak ve şarkı sözleri yazarak geçirdi. 1990 yılına gelindiğinde kendine güveni tamdı. Müzik bütün yaşamıydı ve bunu profosyonel olarak yapmak istiyordu. Bunun için dahil olabileceği bir grup aramaya başladı. Bu arayış fazla uzun sürmedi ve bir arkadaşı aracılığıyla "The Cranberries Saw Us" isimli bir gruptan teklif aldı. "The Cranberries Saw Us" altı yedi ay geçmişi olan yeni ve genç bir gruptu. Fakat bu dört kişilik grubun solisti başka bir grup çalışmasına dahil olmak için gruptan ayrılmaya karar vermişti. Bu da onları yeni bir solist aramaya mecbur bıraktı. Dolores gruptan ayrılacak olan Niall’in kız arkadaşının arkadaşıydı. Bu yolla tanışmış oldular. Grupla ilk karşılaşması deneme niteliğindeydi. Diğer grup elemanlarının karşısına sözleri ilk erkek arkadaşı hakkında olan "Linger" isimli parça ile çıktı. Diğerleri tarafından büyük bir hayret ve beğeni ile karşılandı. Fakat onları hayrete düşüren şarkının sözleri değildi; onlar böyle ufak tefek bir insandan nasıl böyle güçlü bir ses çıkabileceğine şaşırmışlardı.




Dolores gruba hemen kabul edildi. Artık kendilerine yeni bir solist bulmuş olan grup gönül rahatlığı ile çalışmalarına devam edebilirdi. Grup küçük bir stüdyo çalışması yapmaya karar verdi. Aslında üç parçadan oluşacak olan bu kayıt ticari kaygıdan çok halkın tepkisini ölçmek için ortaya çıkmış bir çalışmaydı. Bu yüzden sadece 300 kopya çıkarıldı ve müzikmarketlere dağıtıldı. Bu 300 kopyanın tamamen tükenmesi sadece birkaç gün aldı. Bu başarılarından sonra grup adını "The Cranberries" olarak değiştirdi. Daha sonra bir kayıt stüdyosunda çalışmakta olan bir arkadaşları onlara bir deneme kaydı çekmelerini önerdi. Onlarda hemen bir deneme kaydı yaparak bunu bildikleri tüm plak şirketlerine dağıttılar. Bu deneme kaydı Londra’daki plak şirketlerine ulaştığında büyük beğeni ile karşılandı ve bundan sonra gruba yavaş yavaş teklifler gelmeye başladı. Sonraları "Island Records" isimli bir plak şirketi için söylemeye başladılar. Deneme kayıtları o kadar beğenilmişti ki basına dağıtıldı ve müzikseverlere sunuldu. The Cranberries bu sınavıda geçmişti. Kayıt bütün çevrelerce beğenildi. Yaş ortalamaları 19’u ancak bulan bu genç grup müzik dünyasında "gelecek" olarak görülüyordu.




Topluluk için herşey mükemmel gidiyordu fakat birden herşey alt üst oldu. Bir bakıma tecrübesizliklerinin kurbanı oldular. Deneme kaydının sonuçlarına bakan grubun kendine güveni tamdı ve 1991 yılında başarılarından emin bir şekilde "Uncertain" adlı bir single albüm çıkardılar. Albüm beklenenin yanına bile yaklaşamamıştı. Bütün kapılar suratlarına kapanmaya başladı. Eleştirmenler albümü başarısız olaraknitelendirirken için için "The Cranberries" in boşuna şişirilmiş bir grup olduğu görüşü yayıldı. Böylece o genç yaşlarında müzik dünyasının ne kadar acımasız ve vefasız olduğunu öğrendiler. Bütün bunlar yetmezmiş gibi birde menejerleri ile sorunlar yaşamaya başladılar. Bütün bu sorunlar üst üste binince grubun üstüne kaldıramayacakları kadar büyük bir yük bindi ve topluluk ayrılmanın eşiğine geldi. İşte bu sırada yerel bir grubun konserini seyreden Dolores yanındaki arkadaşına dönerek grubun tekrardan toparlanmasında en büyük rolü oynayan sözü söyledi. "Başka herkez bunu yaparken biz niye yapamıyalım?". Bu an grubun yaşantısında bir dönüm noktasıydı. Sonunda "The Cranberries" kendini yeniden toparlamaya başladı.




Herşeye en baştan başlayacaklardı ve bu sefer hata yapmak yoktu. Bütün dünyaya bu gençlerin gerçekten "gelecek" olduğunu kanıtlamalıydılar. İlk adım olarak kendilerine yeni bir menejer buldular ve büyük bir istekle stüdyo çalışmalarına başladılar. Amaçları ilk albümlerini çıkarmaktı. Albümün ismi "Everybody Else Doing It So Why Can’t We" ("başka herkez bunu yaparken biz niye yapamayalım") olacaktı. Albüm 1992 yılında Dublin de yapıldı ve 1993 yılında tüm müzik marketlere dağıtıldı. Albüm İngiltere, Avrupa ve Amerika’da oldukça başarılı oldu. İrlanda’dan sade vatandaşlar olarak ayrılan grup elemanları geriye yıldız olarak döndüler. Artık tüm dünyada tanınıyoz ve satıyorlardı. Moralleri oldukça yüksek olan grup elemanları bu başarılarının bir şans eseri olmadığını kanıtlamak istercesine hemen stüdyo çalışmalarına başladılar.




İkinci albümleri olan "No Need To Argue" 1995 yılında piyasaya sürüldü. Bu albümde büyük bir başarı kazandı ve üç hafta gibi bir sürede bir milyon kadar sattı. Albümde yer alan "Zombie" büyük sansasyon yarattı ve single olarak hiç piyasaya sürülmemesine rağmen Amerikan radyolarında en çok çalınan şarkılar arasında yerini aldı. Dolores Mary O’Riordan Burton, Noel Anthony Hogan, Michael Gerard Hogan ve Fergal Patrick Lawler isimli bu dört genç sonunda kendilerini göstermişti. Gelecek vaadettikleri söylenmişti ve onlar da bunu kanıtlamışlardı. Grubun son albümü 27 Nisan 1999 tarihli "Bury The Hatchet". Bury The Hatchet’da yer alan parçalar Animal Instinct, Loud and Clear, Promises, You and Me, Just My Imagination, Shattered, Desperate Andy, Saving Grace, Copycat, What’s On My Mind, Delilah, Fee Fi Fo ve Dying In The Sun.

Children Of Bodom



Farklı bir klavye, farklı bir gitar... Üstüne üslük olmadık bir vokal; Children of Bodom... Finlandiya, metal müzik için önemli ülkelerden biri olmuştur her zaman. Ve 97 yılından bu yana Finlandiya denildiğinde akla bir grup fazladan geliyor. Bu grup, içinde bir çok metal müzik türünün etkilerini taşıyan ve metal müziğin nasıl yenilenerek yoluna devam ettiğini kanıtlayan Children of Bodom... Doksanlı yılların başında "Inearthed" olarak anılan topluluk, bu isim altında 2 demo yayınladı. Bu demolarda göze batan ilk şey farklı bir tarzın yapılanmış olmasıydı. Bu türe isim koymak hiç de kolay değildi. Children of Bodom’un, ’özgün tavrını’ ne denli başarıyla sergilediği, bu şekilde de ortaya çıkıyordu.


Başta Finlandiyalı Stratovarius’un örnek alındığı klavye etkileri kendine özgü bir hava yakalamıştı. Ancak gruba ’power metal’damgası vurmak mümkün değildi. Alexi’nin scream (çığlık) vokal yapıyordu ve yeteneğiyle bir çok black ve death dinleyicisinin beğenisini kazandı. Grup, Chidren of Bodom olarak piyasaya 97 de "Someting Wild" ile çıktı. Albümde ilk dikkat edilen şarkı; "Deadnight Warrior" idi. Parça, bundan sonraki COB stilinin bir numaralı örneklerindendi. Albüm, grubun Finlandiya içindeki basit kitlesini yüzlerce kat arttırdı. Underground bir grup olmaktan sıyrılıp büyük bir şirketle anlaştılar ve kendi isimlerini taşıyan bir single ile kariyerlerini sürdürdüler. Bu çalışmanın, anlaştıkları şirketin ani baskısıyla piyasaya sürüldüğü biliniyor. Belki de bu yüzden plak şirketinin dileğini yerine getiremediler elde edilen vasat sonuçların gösterdiği gibi... Ancak 98’de çıkan single çalışması ile bu kez istenen gerçekleşecekti. "Downfall" single’ı beklenenden çok tutuldu ve hayran kitlesiyeni albümün çıkış tarihini gözlemeye başladı.


99’da beklenen albüm Avrupa’yı sallamayı başardı. Children of Bodom, ününe ün katarak yoluna devam ediyordu. Dönemin tanınmış gruplarıyla turnelerde sık sık sahne paylaşan grup, bir marka olarak metal piyasasında ağırlığını hissettirmeye başladı. "Hatebreeder" albümünde dikkat edilmesi gereken başlıca şarkılar "Warheart", albümle aynı adı taşıyan "Hatebreeder" ve tabii "Downfall" oldu. Children of Bodom, bir albümünde bir çok metal müzik tarzının örneklerini sergileyebiliyordu. Bir şarkıda tamamen kendinizi klavyeye vermişken diğerinde Alexi’nin süper çığlığıyla uyanıyorsunuz. Grubun en önemli özelliklerinden biri, kendine benzer ikinci bir örnek verilemeyecek olması. Müzikleri, ’power metal’ kalıbına sokulmaya çalışılsa da bu tarzın alışılageldik saf vokalleriyle Alexi’ninkiler arasında çok büyük farklar olduğunu gözlemliyoruz.Grup elemanlarının favori grupları da kendi müziklerine yansımış gibi görünüyor. Röportajlarda belirttikleri idol gruplar o kadar çeşitli ki hepsini bir arada düşünmeniz mümkün değil. Children of Bodom, gelecekteki çalışmalarında da Stratovarius, Ozzy, Wasp, Slayer, Cathedral ve Kreator’dan doğma bir çocuğun yükselişini izlettirecek bizlere...


99’un sonlarına gelindiğinde "Tokyo Warhearts" ile metal piyasasında yeni bir patlama oldu, COB ilk canlı performans çalışmasını yayınladı. Konseri en doğal haliyle çok az rötüşlü bir şekilde karşımıza çıkaran albüm, grubu canlı görme fırsatından uzak olanlara ilaç gibi bir etki yarattı. Children of Bodom, 2000 yılında "Hate Me" single çalışmasıyla yeniden hayranlarının karşısına çıktı. Bu çalışmada yer alan iki şarkıda gerçekten çok başarılılardı. Şarkılar "Hate me" ve "Hellion" idi. Bir dahaki albümde bu tarz şarkılara yer verileceğini tahmin eden müzikseverler hayal kırıklığına uğramadı. Ardından gelen "Follow the Reaper", grubun en yüksek performans gösterdiği albümlerden biriydi. Bir çok grup kısa dönemde kendini yenilemeyi denerken COB, tarzında pek bir değişim yapmamıştı. Yine aynı metal müzik karışımı karşımızda duruyordu. Tabii özgünlüğünü tümüyle koruyarak...


Çıkardıkları bu albümde kuşkusuz çok başarılı parçalar vardı. Bunlar arasında "Bodom After Midnight", yüksek bütçeli bir kliple televizyon izleyicilerine de sundukları "Every Time I Die", albümle aynı adı taşıyan "Follow The Reaper" ve single’ıyla büyük ilgi uyandıran "Hate Me"yi saymak mümkün.


Sonrasında Children of Bodom, her büyük grubun izlediği politikayı izledi. Çok başarılı ve çok satan bir albüm yapmıştı ve bu çalışmanın ödülü olarak geri çekilip dinlenmeyi tercih ettiler. Birkaç büyük festival organizasyonunda sahne alsalar da yeni bir albüm için uzun süre sessiz kaldılar. Gitarist Alexander Kuoppala ile yollarını ayıran grubun, yeni çalışmalarıyla özgün tarzını koruyup koruyamayacağını zaman gösterecek

Amorphis



Amorphis Finlandiya` nın en çok takdir gören ve en yaratıcı grubu. Grup kendine özgün müzikleri ile nadir olduğunu ispatlayan başarılı Death/Doom Metal gruplarındandır. Grup gitarist Esa Holopainen ve davulcu Jan Rechberger tarafından kuruldu.
Ülke: Finlandiya Tarz: Prograssive Metal, Doom Metal.

Albümleri: 1991, Privilege Of Evil 1992, The Karelian Isthmus 1994, Tales From The Thousand Lakes 1996, Elegy 1999, Tuonela 2001, Am Universum 2003, Far From The Sun 2006, EclipseSingles & EP` s: 1994, Black Winter Day 1997, My Kantele 1999, Divinity 2001, Alone 2003, Day Of Your Beliefs 2003, Evil İnside 2006, House Of Sleep

Vocals: Tomi Joutsen
Guitars: Esa Holopainen
Bass: Niclas Etelavuori
Guitars: Tomi Koivusaari Keyboards: Santeri Kallio Drums: Jan Rechberger